TÜRKİYE İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU 22. OLAĞAN GENEL KURULU
Sayın Genel Başkanımız H.Necip Nalbantoğlu’nun Konuşması
Sayın Divan, değerli hazırun, değerli dostlar; öncelikle madencilerin Dünya Madenciler Gününü kutlayarak söze başlamak istiyorum. Şahsım ve temsil ettiğim Türkiye DOK GEMİ-İŞ Sendikası adına hepinizi sevgi, saygı, hürmetle selamlarım.
Değerli dostlar -dostlar kelimesini özellikle seçtim- yaklaşık 2 gündür bir konuşma metni hazırlamıştım, fakat saat bayağı ilerledi, ara verilecek, konuşmayı çok uzatmaktansa az sözle çok şeyler söylemek yerindedir diye düşünüyorum.
4 sene önce de bu kürsüye çıkmıştım, benden önce ve benden sonra konuşan genel başkanlar, Türkiye’nin sorunlarını, işçi kesiminin sorunlarını, siyasilerin meziyetlerini anlattılar; bugün de konuşuldu, bundan sonra da konuşulacak. Benden önce MADEN-İŞ’in Değerli Genel Başkanının terörle ilgili sözlerine katılmamak elde değil, yürekte değil, ama bir özeleştiri yapmak istiyorum.
Geçen dönem bu kürsülerden çok hararetle konuşanlar, TÜRK-İŞ ‘i hakkından fazla eleştiri yağmuruna tutan 4 sendikamızın, 4 genel başkanı, bu geçen 4 senelik süreç içerisinde 2 tanesini kendi delegeleri, “senin sendikacılığın son bulsun, artık sen evine git” dedi, evine gönderdi. Diğer 2 tanesini de 2 gündür salonda hiç görmedim. Bu bana şunu hatırlatıyor arkadaşlar: Buradan konuşmak güzel, kişinin ianesi işidir, lafına bakılmaz. TÜRK-İŞ’i eleştirirsin, Başkanını eleştirirsin, Yönetimi eleştirirsin de, sen ne yaparsın o önemli. Biz senin ne yaptığını bilmiyoruz, senin ne yaptığını senin delegelerin biliyor, senin delegelerin de HAVA-İŞ’te olduğu gibi genç, dinamik, yeni bir yönetim getiriyor. Delikanlı genç arkadaşlar ya da PETROL-İŞ’te olduğu gibi akıllı, aklıselim bir yönetim getiriyor. Demek ki burada bazı söylenilen sözler kendi sendikalarında uygulanmıyor ki, bu sendikalarda birtakım kan değişimleri oldu. Yani şuraya çıktığımız zaman devekuşu gibi olmamak gerekiyor. Niye devekuşu? Bilir misiniz devekuşunun özelliğini? Bilmezseniz müsaade edin, anlatayım.
Köyde ağa bir gün kasabaya gitmiş, pazara girmiş, bir bakmış ki, bir devekuşu. “Ne kadar güzel bir kuş, üstelik de satılıyor, ben kocaman ağayım, bunu alayım, öterse çok güzel öter, uçarsa da ağanın kuşu böyle uçtu derler, kocaman ağanın, kocaman kuşu olur” diyerek neticede devekuşunu alıyor, geliyor. Ağa ya, bütün köylüyü de topluyor, “Bakın, size ne getirdim” diyor, açıyor devekuşunu. “Haydi bakalım kuşum, öt de herkes görsün” diyor. Devekuşunun kafası önünde, ne oldu? “Ben devekuşuyum, ötemem” diyor. “O zaman uç da herkes görsün seni” diyor. “Dedim ya, ben devekuşuyum ötemem ve uçamam” diyor. Ağa kızıyor, “O zaman bunu ahıra bağlayın da yük koyun sırtına taşısın” diyor. Bu sefer de devekuşu “Dedim ya ben devekuşuyum, başım deve de, sonum kuş. Yük de taşıyamam” diyor. Ağa kızıyor “O zaman koyun bunu aşçıhaneye pişirin etini yiyelim” O günden bugüne devekuşunun eti yenir olmuş. Biz, buradan işimize gelince böyle, işimize gelince böyle olmayacağız, devekuşu gibi etimizi de yedirmeyeceğiz; bunun altını çizelim.
Siyasi konuşmak yapmak istemiyorum, ama bir şeyi söylemek istiyorum: Türkiye’nin 4 senede milli projelerle geldiği nokta fevkalade iyidir arkadaşlar. Türkiye milli projelerle milli helikopterini, milli tankını, milli pilotsuz uçağını, milli savaş gemisini en sonunda iki ay önce dünyada sadece 7 ülkede olan milli uçak gemisini yapmaya başladı. Bunlar Türkiye için fevkalade güzel şeylerdir. Türkiye’nin bu anlamda önü açık, milli düşünce, milli yapı, milli sendikacılık, dışarıdan gelme, dışarıdan dolma akılla değil, yüreğimizden geldiği gibi davranalım. Bakın, bu resimde bir arkadaş var, hepimiz işçilikten geldik, hepimiz o tulumları giyerek geldik, hepimiz ilkokulu bitirdiğimizde yaz tatillerinde, ortaokulun, lisenin yaz tatilinde çalıştık. Ben de çalıştım, sizler de çalışmışsınızdır. Bu salonun işçi çocukları, esnaf çocukları, köylü çocukları, aramızda hiç öyle zengin çocuğu olan var mı? “Benim babam çok zengindi, ben işçi oldum” diyen var mı? Yok. O zaman biz, o resimdeki genç işçi arkadaşımızın gözlerindeki ışığa bakacağız. Biz de o yaşlardan geldik, oralardan geldik, başkasının kıyafetleri üstümüzde büyüdük, garibanlıkla büyüdük hepimiz,
Ama bazı şeyleri de unutmamamız gerekiyor. Benden sonra konuşma yapacak arkadaşımın değineceği bir husus var. En yeni Genel Başkan aramızda, 1 hafta önce GÜVENLİK-İŞ’in Genel Başkanı oldu. Sendikası olağanüstü genel kurul yaptı, yeni ve 1 haftalık bir Genel Başkanını seçti. Neden olağanüstü genel kurul yaptı? Akçeli meselelerden.
Değerli dostlar, biz bu akçeli meselelere biraz dikkat edeceğiz. Üye arkadaşlarımızın, işçi arkadaşlarımızın çorbasının tuzunu, yemeğinin suyunu, ekmeğinin dilimini bizimle paylaştılar, bize aidat olarak veriyorlar. O paranın en iyi şekilde muhafaza edilmesini biz sağlamalıyız. O para bizim şerefimiz, o para bizim haysiyetimiz, o para bizim gururumuz olması lazım, akçeli meselelere çok el uzatmamamız lazım.
Yine bir hikâyeyle sona doğru geliyorum. Bilir misiniz takva kedinin hikâyesini, anlatayım, bilenler bir kez daha dinlesinler. Takva kedinin hikâyesi değişiktir. Ağadan bahsettik. Beldenin en zengin adamının bir kedisi varmış, kedisine çok şeyler öğretmiş. O beldenin en zenginlerini toplamış, bürokratların en tepesinde olanların hepsini toplamış, upuzun da bir masa yapmış, masanın başına da kendi geçmiş. Takva kedisinin maharetlerini anlatmış, “Benim kedim öyle bir kedidir ki, ona ben servis yapmayı öğrettim. Haydi bakalım Minnoş” demiş. Minnoş elinde tabaklarla servis yapıyor, herkes hayretle bakıyor “A, kediye bak” diyorlar. Çatalları koyuyor, kaşıkları koyuyor, çorbaları dolduruyor. Zengin adam kasılıyor. Orada bir sendikacı varmış, sendikacı bakmış ki bu zengin adamın havası çok yerinde, şöyle masanın yanından farenin kuyruğunu kediye gösterivermiş. Kedi farenin kuyruğunu gördü ya, başlamış dağıtmaya, çorbalar bir tarafa, tabaklar bir tarafa, yemekler milletin üzerine dökülmüş. Arkadaşlar, kedinin takvalığı, farenin kuyruğunu görene kadarmış. Sendikacılığın takvalığı da mor 200’lükler görene kadar olmasın. Para konusunda, üyelerimizin aidatları konusunda dikkat etmeliyiz.
Bir sözüm Rusya’ya, bunu söylemeden buradan Cemal Başkan indiremez beni. Ey Rusya, biz öyle bir milletiz ki, inan tezek de yakarız, açıkta da kalırız, aç da kalırız, haysiyetimizden, şahsiyetimizden, gururumuzdan, insanlığımızdan taviz vermeyiz. Bunu bütün Rusya, Putin ve bütün Rusya bunu böyle duysun, bilsin.
Sözümü bitiriyorum. TÜRK-İŞ yönetiminin geçen Genel Kurulunda çıktım, buradan söyledim, “onlarla beraberim, onların yanındayım” dedim. Bugün o yönetime bir teşekkür edeceğim, ama müsaade ederseniz biraz değişik edeceğim, tek tek isimlerini sıralayacağım: Genel Başkanımız Sayın Ergün Atalay’a, Genel Sekreterimiz Sayın Pevrul Kavlak’a, Genel Mali Sekreterimiz Sayın Ramazan Ağar’a, Genel Teşkilat Sekreterimiz Sayın Nazmi Irgat’a, Genel Eğitim Sekreterimiz Sayın Eyüp Alemdar’a huzurlarınızda, 7 gün 24 saat işçinin, emekçinin alın terinin yanında oldukları için şahsım adına teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.
Yorum Ekle